Yoldaymışcasına - Karantinada Bisikletçi Olmak
18.04.2020
Yoldaymışcasına
Yatağımdan doğrulurken sanki hiç uyumamış gibi bitkinim vucudum ve zihnim yorgun. Dışarısı sessiz uzakta havlayan birkaç köpeğin sesini duyuyorum hepsi bu. Her halde bir insana hiçbir şey amaçsız kalkılan sabahlar kadar acı veremez. Aklım karışık daha 2 ay önce yeni yarış sezonu için umutlarla doluyduk idmanlarımız bir düzene girmiş hedefe odaklanmıştık şimdi ise bisikletler oda köşelerinde belirsiz bir bekleyişteler. Granfondo Antalya’dan bir önceki yıla göre daha iyi sonuçlarla dönerken biri çıkıp Covid19 diye bir virüs amatör yarışlardan tutun da büyük turlara kadar tüm dünyadaki spor ve hayatı durma noktasına getirecek dese aldırış etmez yolumuza devam ederdik ve bam ölümler birer ikişer görülmeye başlayınca hayat tersine döndü. Bugün bireysel karantinamın 36. günü sosyal medya meydan okumaları, türlü türlü hamur işi denemeleri, film belgesel platformları, kitap dergi derken iyi idare ettim ama pencerden gördüğüm doğanın değişimi, o tepelerdeki erguvan renkler ve cıvıl cıvıl kuşlar aklımı kaçırmama sebep olacak. Trainerı balkona taşıdım sabahları esen bahar rüzgarlarıyla çevirip kendimi teskin ediyorum ama yolda olmakla aynı mı?
Yatağımdan doğrulurken sanki hiç uyumamış gibi bitkinim vucudum ve zihnim yorgun. Dışarısı sessiz uzakta havlayan birkaç köpeğin sesini duyuyorum hepsi bu. Her halde bir insana hiçbir şey amaçsız kalkılan sabahlar kadar acı veremez. Aklım karışık daha 2 ay önce yeni yarış sezonu için umutlarla doluyduk idmanlarımız bir düzene girmiş hedefe odaklanmıştık şimdi ise bisikletler oda köşelerinde belirsiz bir bekleyişteler. Granfondo Antalya’dan bir önceki yıla göre daha iyi sonuçlarla dönerken biri çıkıp Covid19 diye bir virüs amatör yarışlardan tutun da büyük turlara kadar tüm dünyadaki spor ve hayatı durma noktasına getirecek dese aldırış etmez yolumuza devam ederdik ve bam ölümler birer ikişer görülmeye başlayınca hayat tersine döndü. Bugün bireysel karantinamın 36. günü sosyal medya meydan okumaları, türlü türlü hamur işi denemeleri, film belgesel platformları, kitap dergi derken iyi idare ettim ama pencerden gördüğüm doğanın değişimi, o tepelerdeki erguvan renkler ve cıvıl cıvıl kuşlar aklımı kaçırmama sebep olacak. Trainerı balkona taşıdım sabahları esen bahar rüzgarlarıyla çevirip kendimi teskin ediyorum ama yolda olmakla aynı mı?
Bugün yol bilgisayarımın bir özelliğini kullanacağım eskiden gittiğim bir
rotayı parkur olarak açtım aynı yolu gidip daha iyi bir süre yapmaya
çalışacağım. Az önce bir kase granola yedim yeterli suyum var hava daha fazla
ısınmadan başlamalıyım.Gözlerimi kapatıyorum Çatalca’dan Karacaköy’e doğru
kıvırıla kıvrıla giden o güzel köy yollarını hayal ediyorum.
İnceğiz’e doğru sürüşüme başladım hafif eğime karşı tatlı tatlı vücudumu
ısıtıyorum ileride Kınalı’ya bağlanan Kuzey Marmara otoyolunun tünellerini
görüyorum tepenin altında uyuyan bir ejerhanın burun delikleri gibi açıklar
viyadük üstünden geçince beni İnceğiz’e
inen yokuş karşılıyor inişle gelen sürat serinlememi sağlıyor şimdi solumda
eskiden Yeşilçam fimlerine plato olmuş o mağralar var ne zaman geçsem rahmetli
Kemal Sunal gelir aklıma, köyün içinden geçerken kahvede oturan yaşlılara selam veriyorum.
Kabakça’ya kadar yol düz ve akıcı sağım solum buğday tarlaları, yeni
yeşillenen tarlalar arasında uçarcasına sürüyorum burnuma gelen gübre kokuları
şehirden uzaklaştığımın habercisi ara sıra karşıma çıkan kısa rampaları seleden kalkarak bir çırpıda
aşıyorum derken yolumu tren yolu kesiyor ön tekerimi kaldırarak üstünden
atlıyorum şimdi Kabakçaya giden sağlı sollu çınarlarla bezenmiş yoldayım az
sonra köye varıyorum enerji durumum iyi olduğundan duraksamadan köyün kuzeyine
İhsaniye’ye doğru uzanan yola devam ediyorum yok denecek kadar az eğim
eşliğinde piknik alanları arasından geçiyorum doğa yavaş yavaş değişmeye tarlalar
yerini orman arazilerine bırakmaya başlıyor derken yol ayrımına varıyorum sol
taraf İhsaniye ve Gümüşpınar sağ taraf Subaşı ve Çatalca yolu sola doğru
dönüyorum İhsaniye köy merkezine hiç girmeden köyün sağından Gümüşpınara doğru
uzanan ilk zorlu etaba başlıyorum şimdi güneşin ensemdeki etkisini daha falza
hissedeceğim çünkü Gümüşpınara kadar yüzde 4.5 ortlama eğimde 12 km beni
bekliyor burası sabit bir tempoda acele etmeden çıkmayı isteyebileyeceğiniz
türden bir yol, bacaklarınız eğime
alıştıkça ve nefesiniz düzene girince biraz daha yüksek vitesler
deneyebilirsiniz. Yokuşu hissedebilmek için traninerda ayağa kalkıyorum
gözlerim kısık gidona doğru hafif eğiliyor biraz tempo yapıyorum yolda olma
hayalimi sürekli daha ne kadar evdeyiz düşüncesi bölüyor nasıl bu hale getirdik
dünyayı nasıl!
Çatalca’da genelde yollar köylerin şimdiki adıyla mahallelerin arasından
geçer gider Gümüşpınar o köylerden biri değil yol daha doğrusu rampa köyün
kenarından uzayıp gidiyor köye girmek için sağa kıvrılmanız gerek köyün
girişinde duruyorum sağdaki mezarlık dikkatimi çekiyor kocaman ağaçların
altında bembeyaz duran mezarlara bakarken soluklanıyorum cebimdeki jellerden
birini açıp tüketiyorum jelin şekeri rampa yüzünden kurumuş boğazımı yakıyor su
ile serinliyorum daha yolum uzun köye girmeden rampaya devam ediyorum kısa bir
süre sonra Silivri tarafına ayrılan bir yol karşıma çıkıyor, o yola girersem
kendimi trafiğin griliği içinde bulurum ben doğayı sesleri renkleri kokuları
özledim düz devam edip Karamandere ayrımına varıyorum işte şimdi tam anlamıyla
doğadayım önümde orman ve dereler arasında gideceğim 23 kmlik bir vadi var. Artık
tek tük geçen araçlar da kesildi yaklaşık 3 kmlik iniş öncesi son bir
tırmanışım kaldı sonrasında Stelvio’dan inen Lo Squalo mu yoksa Il Pirata mı
olcağıma karar vereceğim. Bugün Nibali havamdayım inişe geçerken nabzım
hızlanıyor sakin kalmaya çalışıyorum ilk birkaç dönüşü aldıktan sonra cesaretim
artıyor virajlarda küçük numaralar deniyorum bazen ağırlığımı selenin arkasına
doğru kaydırıyorum bazen ise virajın haifif dışına açılıp içine doğru
hızlanıyorum yolu frenleri nabzımı nefesimi etrafımdaki her şeyi kontrol
ediyorum ve iniş bitiyor Karamandere köprüsü üzerinden geçerken aşağıda pırıl
pırıl akan suya bakıyorum birkaç kişi balık avlıyor dereyi sağıma alıp
Karacaköye doğru devam ediyorum orman içinden buralarda acele etmiyorum çünkü
Karacaköy sonrası acı duvarları var ama onlardan önce 7,5 eğimli bir kilometrelik
karacaköy rampasını çıkıyorum köye güney doğudan giriş yapıyorum Karacaköyle
ilgili sevdiğim şeylerden biri Rumlardan kalma tarihi bina eskiden kiliseymiş
sırasıyla okul ve karakol olarak kullanılmış şimdi ise belediye ek hizmet
binası olarak hizmet veriyor Belgrat köyü tarafına dönmeden köşedeki bakkalda
duruyor bir soda içiyorum arkadaşım Murat’ı soruyorum İstanbul’a mal bırakmaya
gitmiş selam söyleyerek ayırılıyorum.
Belgrat köyüne gelirken torluk kokuları tomurcuk kokularına karışıyor.Uzakta
tüten torlukları görebiliyorum az sonra bir torluk piramitinin yanında duruyor
ve fotoğraf çekiyorum şimdi Çiftlikköye giden 3 tepeyi aşma vakti bunlar
toplamı ortalama 5.5 derece yaklaşık 3km tırmanışlar üçüncüsünü aşınca
Çiftlikköy’de bir şeyler atıştırmaya karar veriyorum zira kan şekerim oldukça
düştü.Köyde kısa bir mola veriyor bakkaldan bir şeyler alıyorum önümde biri
yüzde 7 eğimli üç tırmanış daha var sonrası ise Eve kadar düz. Çiftlikköy’den
ayrılır ayrılmaz Başakköy için tırmanışlar başlıyor birer kilometrelik ve yüzde
5 eğimli iki tırmanıştan sonra Başakköyden sağa doğru kıvrılarak Akalan
mahallesi yönünde dönüyorum bir kaç yüz metre gittikten sonra yüzde 7 eğimli 2 km’lik
Akalan rampasi başlıyor Akalan tepesine ulaştığımda içimi huzur kaplıyor çünkü
acılı bölümler bitti bundan sonrası uçarcasına. Akalan rampasından
aşağıya şimşek gibi iniyor Subaşı yönüne kıvrılıyorum bacaklarımda biriken
laktat canımı yakmaya başladı ama daha
fazla duramam acıyı duymazdan gelip devam ediyorum.Subaşı’na yaklaştığımı lokum
fabrikasından gelen kokular müjdeliyor Subaşı Çatalca arasında iki seçeneğim
var birincisi Gökçeali mahallesinden geçen eski yol ki iki tane rampa
barındırıyor diğeri ise Kuzey Marmara otoyolu bağlantı yolu ve Çatalca’ya kadar
düz hatta çoğunluğu eksi eğim. Bence bugun rampaya doydum yeni yola giriyor ve
eksi eğimin de verdiği akıcılıkla Çatalca’ya kadar sürüyorum.
İdman biterken selede doğruluyorum ellerimi gidondan çekiyor yarışı bitiren
bir atlet gibi gökyüzüne kaldırıyorum sanki yoldaymışcasına gülümsüyorum.
Yusuf KARA
Hayırlı uğurlu olsun blogun... Takipçin olacağız...Bol bol yazılarını bekliyorum...
YanıtlaSilHer hafta bir tane yazmaya çalışacağım bakalım üretebilecek miyim?
SilOkurken,12 sene önce minibusle gectiyim yolları bu sefer bisikletle geçtim. Süper olmuş 👍
YanıtlaSilo halde ne mutlu bana :)
Silİnanılmaz güzeldi bayıldım
SilBeğendiğinize sevindim. :)
SilÇatalca köyleri denince aklımıza gelen güzergâhı bu sefer senin bedallarınla geçtik. Çok diriydi her şey. Teşekkürler çiçeği burnunda blogger...
YanıtlaSilbeğendinize sevindim yorumunuz için teşekkür ederim.
SilKarantina günlerinde vücutlarımız evde tutsak; ruhlarımız, hayallerimiz ve umutlarımız ise özgür. Evde kalsa da bedenimiz; ruhumuz yemyeşil ağaçlarla bezeli parklarda, rengarenk çiçeklerle dolu cennet bahçelerde. Kah kilometrelerce yolu sevinçle koşuyor kah bisiklet pedallayarak tepelere tırmanıyor.
SilSiz bizlere bisiklete binmenin eşsiz keyfini yaşattınız düş evreninizi bizlere açarak. Klavye tuşlarına spor sevgisini yansıtarak... Edebiyatın kurmaca dünyasına bizleri sürükleyerek...
Sizin bu yazınızı ileride kitap sayfalarında görmek bizi çok mutlu edecek.
Spor ve sağlıkla kalın.